Buz gibi olmuş ellerini ağzımın üstüne bastırıp beni içeri sürükledi. Onun kocaman ellerinin arasında nefes almak için çırpınmaya başlamıştım. Elini ağzımdan uzaklaştırıp bağırmaya başladım. “ Delirdin mi sen! Beni öldürmeye mi çalışıyorsun.! Zaten bu saçma tavırlarınla yakında başaracaksın!”. Bu sözlerimi söyledikten sonra pişman olmuştum. Biraz ağır konuştuğumun farkındaydım. Birkaç adım geriledi. “ Sana bir şey göstermem gerek.” Dedi. “ Tamam, göster.” Sırtıma hafifçe dokunarak pencereye kadar yürüdük. Aman Tanrım! Biri bize kamera şakası yapıyordu galiba. Evet tamamen kamera şakasıydı bu. Çünkü evimin penceresinden yalnızca 5 6 metre aşağıda 30dan fazla kamera vardı. Onlarca fotoğrafçı bizim bir siluetimizin resmini çekmek için bekliyordu.
Ellerimi saçlarımın arasından geçirip derince nefes verdim. Yavaş yavaş pencerenin altına çöktüm. “ Ama bu çok saçma. Bu insanlar gerçekten çılgın olmalı. Özür dilerim. Hayatını mahvettim Rob.” Yüzünde oldukça kızgın bir ifade belirdi. Sanki bana çok kızmış gibiydi. Bir an için ürktüm. “ Özür mü? Ne için! Seni bu karmaşanın ortasına atan bendim. Sakın kendini suçlama. Kendimi kötü hissetmemem için alçakgönüllü rolü yapmana gerek yok!”. Oh. Bu biraz ağır gelmişti işte. Bağırmaya başladım. “ Senin ne hissettiğin önemli değil! Ve rol falan yapmıyorum. Eğer rol yapacak olsaydım, şirin kız taklitleri yapıp senin ilgini çekmeye çalışırdım. Sersem!” Yanıma oturdu. “ Gerçekten üzgünüm. Sadece böyle durumlarda gereğinden fazla geriliyorum.” Bu günlerde çok gergin olsa gerekti. Sürekli bana çıkışmasına bir neden aradım. Hem sadece gerilen o değildi. Hayatında vesikalık resim çektirmekten bile nefret eden bir kız, 10 saat içinde tüm haberlerde adı geçen, evinin önünde onlarca fotoğrafçı olan birine dönüşmüştü. Sanki ben çok mutluydum.! Daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladım.
“Mel, çok üzgünüm. Ağlama lütfen. Ben bencil aptalın biriyim. Mel lütfen çok özür dilerimi ağlama.” Yanından kalktım. Koşarak banyoya gittim. Kapıyı kilitlemeye çalıştım ama ellerim titriyordu. Hıçkırıklarıma engel olmaya çalışarak küvetin kenarına oturdum. Birkaç saniye sonra Rob geldi. Banyonun içinde sağa sola yürüyüp duruyordum. Ona bakmaya cesaret edemedim. Dudaklarımı ısırdım. Daha fazla ağlayarak aciz duruma düşmek istemiyordum. İçimdeki nefesi dışarı verdim. Rob olduğu yerde durdu. Sonra yanıma geldi ve küvetin kenarına oturdu. “Mel, lütfen ağlama artık. Mel, bana bak.” Yüzümü ona bakmam için çevirmeye çalıştı. Kafamı sertçe diğer tarafa çevirdim. Bir anda beklemediğim bir şey yaptı. Bana sarıldı. Islak yüzümü göğsüne yasladı. Bu gerçekten iyi gelmişti. Daha fazla kendime engel olamadım ve beline sarıldım. Nefesim düzene girene kadar öylece oturduk.
Sakinleştikten sonra elini yanağıma koydu. “Artık bana bakar mısın? Yoksa suçluluk duygusuyla kendimi paparazzilerin arasına atacağım.” Gülümsedim. İstemeye istemeye kollarımı belimden ayırıyordum ki ellerimi tuttu. “ Dur lütfen. Sen… beni sakinleştiriyorsun. Şu an sana ihtiyacım var.” Kısıkça gülümsemeye çalıştı. Onun gülümsemesine dikkat etmem çok garipti. Çünkü kalp krizi geçiriyordum. Evet evet, şu an ölüyor olmalıydım. O benim çelimsiz kollarımın ona iyi geldiğini söylüyordu. Sıkıca sarıldım. “Şimdi daha iyi oldu.” Diye mırıldandı. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. “Sence hala oradalar mı?” “Bilmiyorum, gidip baksak iyi olur.” Baksak? Ben daha ne yapacağını kestirememişken beni kucağına alıp pencerenin önüne doğru yürümeye başladı. “Hemen beni indir. Rob sana söylüyorum!” Aslında şu anki halimden çok memnumdum.
Sadece başım dönmeye başlamıştı.
“İn bakalım koca bebek.” Kucağından aşağı atladım. Pencereden önce ben baktım. Hala oradalardı ama sayıları biraz daha azdı. “Sanırım polis çağırmam gerek” dedi. Cep telefonumu ona uzattım. Polisi arayıp hızlıca bir şeyler anlattı. “ Tamam, 10 dakika içinde hepsi yok olmuş olacaklar.” Bu habere gerçekten sevindim. Cep telefonumu almak için elimi uzattım. Ama o başka bir numarayı tuşlamaya başlamıştı. “Ne yapıyorsun?” diye sordum. “Hala cep telefonu numaran bende yok. Kendimi arıyorum.” “Tamam.”
Bugün çok yorulmuştum. Yarın annemler geliyordu ve en fazla bir ay sonra taşınacaktık. Kendimi koltuğa bıraktım. “ Rob, seninle bir şey konuşmak zorundayım.” Kaşlarını kaldırdı. Devam etmemi bekledi. “Buraya gel lütfen.” Merakı iyice artmış gibiydi ama yanıma oturana kadar bekledim. İçimden geçenleri ona anlatmalıydım yoksa sonsuza kadar pişman olabilirdim.
Yavaşça yanıma oturdu. “Dinliyorum Mel.” Alabildiğim en derin nefesi aldım. Yüzümün kızarması, utanmam yada beni reddetmesi umurumda değildi. Ben ona aşıktım ve onun bunu öğrenmesi gerekiyordu. Eğer beni kınar yada reddederse onun karşısına bir daha çıkmazdım. Belki ona olan aşkımı bastıramazdım ama Londra’ya taşındığım zaman acımı hafifletmek daha kolay olurdu.
“Mel? Konuşmayacak mısın?” . “ Rob, lütfen beni son kelimeme kadar dinle. Bunları konuşmak benim için çok zor. Senin varlığından tam olarak yedi gün önce haberim oldu. Bunu söylemekten çok utanıyorum ama ben … sana aşık oldum. Eğer bunun çocukça ve çok saçma olduğunu söylersen seni elbette anlarım. Ama bu hissettiklerimi daha önce hiç hissetmemiştim. Haberlerde seni ve Kristen’ı gördüğümde adeta yıkıldım. Bunlar hissettiğim her şeyden güçlü. Bilmiyorum. Senden uzak bile duramıyorum.” Gözlerimi ellerime kilitledim. Eğer yüzüne bakarsam kalbimin paramparça olacağını biliyordum. Konuşmasına fırsat vermeden devam ettim. “Tüm bunların yanında en geç 3 hafta sonra Londra’ya taşınmak zorundayız. Böylece senide daha fazla karmaşanın içine sürüklememiş olurum.” Elimle pencereyi gösterdim.
Uzunca bir süre sessizlik oldu. Cevap vermesini bekledim. Sessizliği bozan taraf olmak istemiyordum ama gözlerimi ellerimden ayırıp ona baktım. Ellerini başının arasına almış duruyordu. Birkaç dakika geçtikten sonra iyice huzursuzlanmıştım. “Rob…ben üzgünüm.” Kafasını kaldırdı. “Üzgün olma Mel, ben sadece bunları duymaya hazır değildim. Biraz düşünmeye ihtiyacım var. Sanırım sonra görüşürüz.” Yavaşça kalktı ve gitti. Ah! Çok güzel. Her şeyi mahvetmiştim.
2 yorum:
Tatlım tema talebi notunu aldım okdir mucx
çok heyecanlıyııım :)
Yorum Gönder