31 Ağustos 2009 Pazartesi

Köylü milletin efendisidir heh

Annem 24 yıldır mesken tuttuğu dükkandan çıkıp şehre 13 km uzakta olan köye taşıdı eczanesini. Babamda bu olayı ''sanki sevgiliden ayrıldım , çok duygulandım '' olarak yorumladı.Noluyo lan burda? benim eczaneyi taşıdığı için üzülmemin tek nedeni okuldan çıktığım zaman aç kalınca heme gidip eczaneden para alırdım şimdi onu yapamıcam. bi bu yani. babam pembe dizi edasında dolaşıyo 2 3 gündür ortalarda. Annemde temizlik manyağı olmuş. aman orası tozlu burası tozlu. Bende sanırım adapte olmaya çalışıyorum köylü olmaya. Eh napalım artık ömrümüz orda geçicek ( bana noluyosa allahım yaerappim!) .

Köy de köy hani. şehirden modermiş. (daha gidip görmedim babam öyle söyledi. kendini avutuyodur zaar) bide muhtarın 2 karısı varmış. biri köyde biri şehirde. iki karısı kavga edince kendine gelmiş ev tutmuş şehirden. arada kalmış. ne yapsam bilemedim diyomuş. muhtarlık kampayası bu.. tanıdığım tüm muhtarların 2 karısı var. ''Muhtar olursanız bir kadın da bizden size hediye!!! '' gibi bişey mi.

hayat ne salaklaştı okulların yaklaşmasıyla. Dershane diye bişey başladı en acısı. Bide öğrencilerin suratına '' Tatilimi mahvettiniz. haha çekin cezanızı'' anlamıyla bakaan despot psikopat öğretmenler hiç mi hiç çekilmiyo bu sıcakta.

bu banal hayatımı cuma günü yapmayı planladığım eskişehir ggezimle renklendiricem inşallaaaaaaaaaaaaaaah. iyi geceler. ben biraz uyusam iyi olur. belkide olmaz


olur mu?


hadi gittim ben


valla


of.

27 Ağustos 2009 Perşembe

Gündüz Ölüsü


Dün D&R dan sipariş ettiğim kitabım geldi. Adı '' Gündüz Ölüsü'' , yazarı ''Charlaine Harris''. Kitap güneyli bir vampir hakkında. Kitap True Blood dizisinin ortaya çıkmasını sağlayan kitapmış. Aslında kitap 2009 basım kadın kaç yılında yazıldı bilmiyorum ama konu olarak Twilight ile aynı. Hatta olayların akışı sırası işleyişi bile aynı. Sadece Twilight ve New moon aynı kitapta olduğunu düşünün.


Neyse ben yavaştan anlatmaya başlıyım. Ana karakter Sookie adında sarışın bi hatun. Bu kız -twilightın tersine- zihin okuyabiliyor. Bir çalıştığı bara bir vampir geliyor. Kız bir bakıyorki erkeğin aklını okuyamıyor! Yıllardır beklediği erkek buymuş. Aklını okuyamadığı birini istiyormuş . Sonra bunlar aşık oluyor. Bu sırada şehirde garip cinayetler oluyor. Herkes katili vampir çocuk zannediyor. Kızda erkeği temize çıkarmaya çalışıyor. Erkek kıza zarar vermemek için ondan ayrılıyor. Başka bir şehre gidiyor. Sonra kızın başı belaya giriyor. Erkek geri dönüyor.


Böyle biraz karışık olaylar ve çok fazla isim var kitapta kim kimdi bu kimdi o nerden çıktı gibi düşüncelere kapıldım zaman zaman. Ama kitap twilightın aksine tam bir komedi kitabı. Ben okurken gerçekten çok eğlendim. Zaman zaman kahkaha bile attım. Yazıları biraz büyük. Sanki ilkokul çocuk kitabı gibi. Ama başka kusuru yok . Sevdim ben :)

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Bende yaptırıyorum yihuuu

Hala karar veremedim bi yardımcı olursanız hangisini yaptırayım diye. Seçenekler ;






23 Ağustos 2009 Pazar

Einstein zeki adammış.

Show Tv de 2 dk önce bi haber yayınlandı. Kuşadasında bilmem kaç kovan arı ölmüş bi milyon tl zarar varmış vs. neyse önemli olan bu değil. Aslında bu ama neyse ben asıl mevzuya geçeyim.

Bu Einstein yıllar önce '' Eğer arılar ölürse, insanlığın sadece 4 yıl ömrü kalır.'' demiş.Şimdi 2009 yılındayız. 4 yıl sonra olcak 2013. Bide maya atalarımızın ortaya sunduğu 2012 muahbbeti var.2012 de dünyamızın YANINDAN GEÇİCEK marduk gezegeni bizi mahvedicekmiş. En son geçtiğinde Nuh Tufanı olmuş. Diyorum bu böyle efsane falan ama Mayalarda her bişeyi bilmişler. İnsan ister istemez korkuyo. Hani hepsi aynı zamanlara denk gelecek falan.

Neyse iftar vakti. Afiyet olsun.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Twilight Soundtrack

bu konu adında milyonlarca yazı var bloglarda. Banane bende eksik bendede olsun istedidim. Benim film şarkılarından favorim ( Toslumbağa ile ortak kararımız) Flightless bird american mouth. Ayrıca Eyes on Fire da favorilerim arasında. Bence google dan sahnelerle twilight müzikleri diye aratırsanız istediğiniz her şarkı çıkıyo. Şahsen ben soundtracki almadan önce öyle indirmiştim.

bu şarkıların olduğu Soundtrack dışınca birde Carter Burwell in enstumantel müzikleri var. Özellikle Bellas lullaby, Lion fell in love with lamb , How i would die... bunlar sadece en akılda kalıcılar. Şahsen melodiler dilime dolanıyo sürekli. Carter Burwellin çıkardığı en iyi performans bu. Bunların dışında Debussy - Clair de Lune dinlenmesi gerekenler arasında.

Sıra geldi new moon filminin soundtrackine. Bi çok internet sitesine baktım ve yazan şarkıları indirdim. Dinledim ve yıkıldım. Bu kadar saçma şarkılar olamaz. Bi kere hepsi çok sert. Ben daha yumuşak daha duygusal şarkılar beklerdim. O şarkılar arasında en iyi Hana Pestle- Need. diğer dinlenebilecek şarkılar Muse- Apocalypse Please, Coldplay - Fix you, Blue October - Sound of Pulling Heaven Down.

Bunlar benim zevkim. Beğenmenizi umuyorum. İyi geceler.

18 Ağustos 2009 Salı

Bana verilen Bitkiyle sizi karı koca ilan ediyorum.

Cuma gününden beri bir düğün telaşı almış başını gidiyor. Bizim asla evlenmemeye kararlı ailenin bir numaralı torunu evlenmeye karar vermiş. Düğünü de tutturmuş 17 ağustosta yapcm diye. Eh bizim ailede kuzenler kardeş asla ayrılmazlar napalım. Kalktık bartından düğüne gittik. Sadece biz olsak iyi tabikide. Dayılar amcalar akrabalar. Buraya kadar herşey normal . Ama şehirden çıktıktan sonra hiçde normal olmadığını söylebilirdim. İlk olarak benzin almak için durduğumuzda annem pompanın takılı olduğunu unutup arabayı çalıştırdı ve yol almaya başladı :D Tabi pompada arkasında kurdele gibi sallandı. İlk dakikadan rezil olduk zaten.
-
Neyse zar zor da olsa ankarada eve ulaştık. Herkes gergin. Bir evde 10059450695 kişi yatmak zorunda. Kimin ayağı kimin ağzında umrunda değil teyzemin. Onun görevin 10059450695 kişiyi 3 katlı bi eve sığdırmak . sonuçta sığdık neyse. Akşam kına telaşı var elimiz ayağımıza dolandı zaten. Bu ve benzeri düğün geçti gitti.

Gece düğünden sonra Taksim adlı (meyhane olması olası) mekanda gelinlikli kuzenim kocası kardeşi ve biçok insan içmeye gittik. Orda travesti olduğunu sandığımız bi teyze vardı. O mekanın adetiymiş. Gelinden bi eşya alınırmış. Bizim gelinin üzerinde gelinlik ve duvaktan başka bişey olmadığı için teyze/amca kuzenin saçlarını çekmeye başladı. Saçından bikaç tel alcakmış. Saçlarıda dökülmeyince Duvaktaki pulları sökmeye başladı. Bi ara gelinliği alıp gidicek sandım. Neyse az zararla teyza/amcayı kovmayı başardık. Az alkol çok muhabbetle geçen gece şu cümleyle bitti : '' AAA bu kızlar playboy mansiondaki kızlara benziyo'' '' BİZ SARIŞIN DEĞİLİZ SALAK! '' neyse işte öyle böyle öptüm kocaman :) Darısı başınıza

14 Ağustos 2009 Cuma

eğlenmişim beeeh

benim kendi kendime eğlenmek için çektiğim bazı resimleri paylaşmak istiyorum.(not : mankenlerden biri hariç ben değilim :D )




Romeo & Juliet

romeo ve juliett'en en sevdiğim 2 soneyi paylaşmak istiyorum.:

-SONE 148

*Ah şu sevgi ne biçim gözler koymuş kafama!
*Hiç yok onlarla gerçek arasında ilişki
*Olsa bile fırsat yok doğru yorumlamama
*Gözlerin gördüğünü. Aklım öyle gitmişki
*Sevgilisi güzelse yalancı gözlerimin
*Ve dünya değil derse sanki ne anlam taşır
*Güzel değilse,demek, gözlerinde sevginin
*Yoktur tüm insanlara görünen gerçek.-Hayır!
*Ne yapsın? Nasıl ersin aşkın gözü gerçeğe?
*İçi dışı yaş dolu, seyretmekten perişan
*Öyleyse şaşmamalı ben yanlış gördüm diye
*Güneş bile göremez , gökler saydam olmadan
*Kurnaz sevgi yaşlarla kör tutuyosun beni
*Sağlam gözler görmesin diye iğrençliğini


__________________________________

-SONE 149


*Seni sevmediğimi nasıl söylersin zalim?
*Benliğimden vazgeçtim katılmak için sana
*Kendimi unuturken seni düşünmez miyim?
*Sen zorbasın, varlığım sana feda baksana!
*Ben dost belledim mi ki senden nefret edeni?
*Hiç bağrıma bastım mı senin hor gördüğünü?
*Asla!Her surat yapıp horladığında beni
*Hemen kendimden, yasla, almadım mı öcünü?
*Bende saygı duyduğun bir erdem var mı, söyle
*Sana hizmetten nefret edecek kadar mağrur?
*Sendeki kusurlara taparım var gücümle
*Gözünün her bakışı benim için buyruktur.
*Var , nefret et aşkım, ben seni apaçık gördüm
*Sen ancak görenleri seversin, bense körüm.

13 Ağustos 2009 Perşembe

Lanetli Yorgan.

Bu günün bozuk olduğundan %100 eminim. Sabah kaçtı bilmiyorum cennet mahallesinin kulakları sağır eden müziğiyle uyandım. Her zamanki gibi kavga ediyolardı. Kafamı yorgana gömüp uyumaya çalıştım. Sonra farkettim ki üzerimde her zamanki gibi ince bi örtü yoktu. Onun yerine 30 kiloluk bi yorgan vardı. yorganı tepeleyerek altından çıkmamla içine girmem aynı saniyede oldu diyebilirim. Dışarıda sıcak -4376346309 derece falandı çünkü. Odaya gidip en kalın çoraplarımı giydim. Ama hiç bi işe yaramadı. Saat 3'e kadar aynı salak yorganın altında oturup Taylor Swift'in ''Should've Said No'' şarkısını 40 kere kadar dinledim. Sonunda pes edip yorganın altından çıktım. Bikinilerimi giyip plaja indim. Ama inmemle çıkmam (!) bir oldu. Dışarıda kasırga derecesinde rüzgar vardı. Eve çıkmadan önce cesaretimi toplayıp belime kadar denize girdim. Denizden çıkınca öyle üşüdümki bacaklarım donup kırılcak gibi bi hisse kapıldım. Bacaklarımı kaybetmek istemediğimi biliyorum. Eve döndüm. Banyodan sonra odaya gittiğimde Lanetli Yorgan bana pis pis gülümsüyodu. Sanki annelerin ''Ben sana demiştim'' derkenki ifadeleri gibiydi.Evet o yorgan bana altından çıkmamı söylemişti. Ama sakalı yoktu. Saçmaladım. Neyse işte 45340673906 kere dinlediğim şarkı

http://www.youtube.com/watch?v=Ao138HwSqow

12 Ağustos 2009 Çarşamba

3Gerizekalı

Turkcell'in yaptığı o 3G ^reklamını izlemeyen yoktur sanırım. Dünyada bu kadar insan varken niye gidip o 3 GERİZEKALIYI seçmişler. Ya o reklam çıktığında televizyonu binbir parçaya ayırmak istiyorum. Merak ne güzel şey güzel şey merak . Merak etmiyorum. Ne halta yarıyosa 3G denen icat. Şimdi benim telefonumun 3G özelliği yok. İnsanlarla 10 yıldır görüntüsüz konuşuyorum noluyo? Biyerim mi eksiliyo. Hem kaç kişiyle görüntülü konuşabilirsin ki?? Görüntülü konuşunca elime ne geçicek. Mesela ben görüntülü konuşmak istemiyorum. Belki müsait olmıcam. Yada karşıdaki beni görüntülü arıycak ama ben dikkat etmeden açıcam . O an kötü bi durumda olabilirim. Bunu icat edenler hiç tuvalete falan girmiyo heralde?? He bide sırf telefondan internete giricem diye ( görüntüde öyle asıl amaç param var diye hava atmak!!) iPhone, Omnia yada Blackberry alanlar var. Onlara ne demeli. Yok böyle bi olay ya. Sinir oluyorum. Etrafımdaki tüm görgüsüz ve salak insanlara. Iyy bak yine başladı o reklam. Sanırım gidip intihar edicem. İyi Geceler.

7 Ağustos 2009 Cuma

gaz-man os-man






Apartmanımızın cinsi sokak köpeği olan köpeği osmanla plajda güzelce eğlendik bu akşam. Mertle her akşam yaptığımız gibi uçurtmalarımızı alıp sahile indik. Peşinde fundacıım ve osmancıım geldi. Bizim için spor kaynağı olan osmanla koşuk , spor yaptık, gülüştük, osmanı kuma gömdük. Kendisi bir sokak köpeğine göre çok akıllı sadık ve uslu bir köpek.









- osmanın bu kadar iyi huyunun yanında birde ufak bir sorunu var. aslında 2 sorunu var. birincisi ufak bi gaz problemi yaşıyor. gaz çıkardığında tüm apartman halkını zehirleyebilcek kadar kötü koku yayıyor. Diğer sorunu da her erkek köpek gibi diğer dişi köpeklere ilgi duymuyo. sanırım onun tercihi erkeklerden yana ...






-





















6 Ağustos 2009 Perşembe

gece için tatlı tarifi :)

Uyuyamadığım zamanlar ve özellikle ders çalıştığım zamanlar beni yatıştıran bi tarifi paylaşmak istiyorum sizinle. Bu tarifi Nigella Express te görmüştüm. Sonra denedim ve gerçekten çok lezzetli ve sakinleştirici bi yiyecek.
-


-Malzemeler:
*istediğiniz kadar ekmek
*kişi başı 1 yemek kaşığı şeker
*kişi başı 1 fincan süt
*1 paket şekerli vanilin

-Hazırlanış:

Önce ekmekleri istediğiniz gibi parçalayıp bi kaseye ( büyük olsun bence) atın. Daha sonra üstüne şekeri ve şekerli vanilin paketinin yarısını boşaltın. Cezvede süt ve şekerli vanilinin diğer yarısını kaynatın. Ekmekle sütü karıştırın (ama çok hafif!)

-Gece uykudan önce birebir bi tarif :)


* AFİYET OLSUN *

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Blood

az önce kan kaybından ölüyordum. :( herşey dün gece küçücük bir sineğin beni ısırmasıyla başladı. küçük sinek beni ısırdığında haliyle kaşındım. Yara olup kabuk bağladı. Tam kaşıntısı geçti derken Az önce kabuk elime geldi. Bende koparttım. İki üç dakika sonra bi ıslaklık hissettim bacağımda. Elime bi sıvı geldi. Balkon karanlık olduğu için anlayamadım. Bilgisayarın ekranına uzatmamla çığlığı basmam bir oldu. Tüm elim kan içindeydi. Gerçekten ve abartmıyorumm. Sonra korkarak bacağıma baktığımda kabuktan aşağısının ve beyaz mermerlerin diğer dizimin( ayapımı dizimin üstüne koymuştum) ve masa örtüsünün (dizime koyarken örtüye değmiş olmalı) kan içinde olduğunu gördüm. Korku çığlıklarıma koşan ablam '' amaaan nolcak yıka geçer '' deyip elime bir kuru birde ıslak mendil tutuşturup evden çekip gitti..

4 Ağustos 2009 Salı

o ne oluyii????

Bugün plajda deniz ayısı olarak tarfi edilen 5 amcanın konuşmasına tanık oldum. Diyolog aynen şöyleydi:



-




- Amca 1: 5 bin liraya bütün ŞENZLOG ları aldım

-



- Amca 2: o ney oluya laynn?



-



- Amca 1: hani varya üstüne yatıyosuy beyaz bişey



-Amca 2: haaa bildim bildim



- Amca 1 , amca 3 , amca 4 , amca 5 : bohahaıaoaoaaüspvüşüb.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Jeux d'enfants


2dk önce bi film izledim. 2003 yapımıymış. Benden başka herkes izlemiş. Bende izliyim dedim. The notebook dan sonra beni ağlatan 2. film oldu bu. Hakkında bişeyler yazmak istiyorum ve çok şey yazabilirim ama ne yazmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Sadece zaman zaman gözlerimin dolmasıyla kalmadı. Hüngür hüngür ağladım. Film arşivime(!) bu filmi kattığım için çok mutluyum :) ..

-


-





-



Daha yeni yeni üstümdeki hırka kuruyor(eh yakında peçete yoktu) . Tekrar izlemeye karar verdim. Sanırım aşk hikayelerini çok seviyorum .Özellikle de konusu bunun gibi değişik olanları.




Eğer bu yazıyı okuyanlardan izleyen varsa ben en çok restorantta kıza nedimem olurmusun diye soruyor. O sahnede şaşırdım. Ya kendi salaklığımdan yada filmde öyle ben kıza evlenme teklifi etti sandım. Halbuki diğer kızla evlenmek için izin alıyomuş.. ÇOk kızdım.. hımmm



neyse. benden bu kadar ..İyi gecelerr. good night. gute nacht.

amacım yok.


Sabahın köründe uyandığım için bilgisayarın başına geçmek hiç cazip gelmedi. Onun yerine dün gece kuzenimin elinden kurtarabildiğim posta gazetesine bakmaya karar verdim. Ve su saçma haberi gördüm;


EN DİŞİ KARTAL
-

-


Beşiktaş geçen sezon kadın voleybolcu Sırp Milica Daboviç'i bir erkek dergisine çıplak poz verdiği için takımdan atmıştı. Bu yıl şampiyon olmak için kolları sıvıyan Beşiktaş kız voleybol takımının bu yıl transfer ettiği Hırvat Sanja Popoviç'in de çıplak pozlar verdiği ortaya çıktı. Sanja Popoviç, bu çıplak pozları yardım kuruluşları için veriyor.
Benimde soyadım POPOVİÇ olsa ve popom buna benzese bende çıplak pozlar verirdim yani. Hem soyadı sandviç gibi. haha. İğrenç gelmesin ama acıktım şimdi ya. Acaba ben kahvaltı yapmışmıydım?? Unuttum. Zaten kahvaltım dünyadaki en küçük kaselerde corn flakes. ( annem sağolsun) .
Neyse bu saçma yazıyıda okuyan varsa sağolsun...

deniz- yatmak


Deniz yatağı... haha ne güzel bir şey:) bu yaz paramızı deniz yatağına harcadığımızı belirtmek isterim :D K.çı kırık deniz yataklarını beldemizin her türlü şeyini satan marketinde 15 tl vererek aldık.
Deniz yatağı elimizde biricik dostum arkadaşım FUNDAYLA ( kendisi benden 8 yaş büyüktür.) 78 plaka arabaların içinden geçerek sahile ulaştık. Bu güzel hafif(!) dalgalı denizde victoria's secret bikinilerimizin ipleri çözülmeden deniz yatağının tepesine tırmandık. Sahile doğru dönük 2 tane kocaman popo!! Bu da yetmez gibi gitgide derine doğru çekildiğimizi farkedip ellerimizi ayaklarımızı şıpırdatarak daha sığı olan bölgelere gelmek için çaba uğraştık. Her taraf almanyalı ve karabüklü kaynarken kendimizi onlar gibi hissetmemek için büyük bi çaba harcamamız gerekmişti..
İlk aldığımız deniz yatağı 8 yaşındaki bebeklerin elinde canice katledildikten sonra bir hüzün kapladı bizi. Ertesi gün yine aldık deniz yatağını. Bu kez biri 32 biri 35 biri 36 biri 24 biri 16 yaşında 5 kişi ; kiloları toplamı 435ı396738673864363 ediyor ; üzerine çıktık. Yetmedi kendimizi küçük bebek sanıp üzerinde tepiştik. Bu akşam eve gelirken farkettimde.. Deniz yatağım ölmüştü.. :(

2 Ağustos 2009 Pazar

As Told By Ginger


Bu güzel (!) yaz akşamlarında gece 3:30 da nickelodeon 'da başlayan AS TOLD BY GINGER ı izlemeden uyuyamamaya başladım. O garip çizgi filmlerin arasında izlenebilen bi çizgifilm gerçekten. Aslında ( ki bana göre) kesinlikle çocuklar için değil çünkü ginger'ın söyledikleri vs. deişik işte.... Tabi kardeşi carl foutley'in saçmalıklarını saymazsak. Seviyorum ben bu kanalı ya.. İyiki varsın digiturk iyiki varsın Ginger :P

-




-





-





Bir şey Demek İstiyorum!!!

bu akşam parasızlığımla bir kez daha burun buruna gelmiş bulunmaktayım. redbull denen içecek markasının nacizane barımızda verdiği (içinde sarışın kızların dans ederken adamların ağızlarının suyu aktığı ) partiye gidememiş olmanın acısı içindeyim. halbuki ben.. eğlence...

kendimi ''eğer gidemediysem gider sesini duyar gelirim '' diyerek avuttum. Mert denen alt komşumuzuda alarak barın kapısının önündeki kumlu taşlara oturduk. içerdeki gülüşme sesleri sevgili dj'İn eğlenceli müzikleri beni kalp kırıklığına doğru sürükledi. kendimi amerikan liselerinde bulunan dışlanmış kızıl saçlı çilli gözlüklü yetim kız çocuğu gibi hissettim. Ben bu duygusal bunalım içimdeyken yanımdan en yakın kız arkadaşımın geçmeside cabası.. Fakirliğin(!) gözü kör olsun diyerek sevgili dostum mertle oradan ayrıldık ve beldemizin en elit lokantasının kapısından girdik.


Annemin orada olmasının rahatlığı içinde BARA GİREMEYEN Bİ İNSAN OLARAK 3 birayı içtikten sonra elime tutuşturulan bebek arabasıyla bilimum yavaşlıkta eve doğru yola çıktım. Yolda gözlerim dolu dolu bebek arabasını insanların ayaklarının üzerinden geçirerek sürmeye başladım. Farkettim ki bu gece insanların tek eğlencesi parti değilmiş. Kum a kurulan belediyemizin demirbaşları arasındaki portatif sahnenin üzerinde bir grup genç adam '' VAZGEEEEEEEEEEÇ GÖNÜÜÜÜÜLLLL!! '' diye bağırıyor, bizim halkımızda önünde zıplıyordu.. Bu şarkı.. sanki benim içindi ,

'' VAZGEÇ HANDEEEE
SENİN PARAN YOK ''